Kent ısı adası etkisi nedir?

İklim İçin
-
Aa
+
a
a
a

Dünyayı sarmakta olan ve bilim insanlarının etkisi üzerine ciddi uyarılarda bulunduğu "kent ısı adası etkisi" üzerine, makine mühendisi Remzi Çelik'le konuştuk.

İklim İçin: 04 Temmuz 2023
 

İklim İçin: 04 Temmuz 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Ömer Madra: Bugün Açık Radyo’nun takipçisi ve program ortağı, makine mühendisi Remzi Çelik'le beraberiz. Çeşitli programlarda da konuşmacı ve katılımcı olmuştu. Kendisini Validebağ Savunması, Haydarpaşa Dayanışması, Kadıköy Kent Dayanışması ve Fenerbahçe Kalamış İnisiyatifleri’nden de tanıyabilirsiniz. Bugün dünyayı sarmakta olan ve bilim insanlarından ciddi uyarıların geldiği sıcakta hava dalgalarından, ilkim krizinden ve şehirlerdeki ısı adalarından bahsedeceğiz. 

Bu ısı adaları meselesini uzun yıllar önce bazı programlarımızda da ele alma fırsatını bulmuştuk. Mikdat Kadıoğlu’nun katıldığı ve yaptığı programlarda özellikle değinmiştik. Ama önemi gün geçtikçe artmaya başladı. Siz de bunun üzerinde bir video çektiniz: “Kent Isı Adası Etkisi.” Bunun üzerinde konuşalım dedik. Biraz daha anlatır mısın? Nedir, ne değildir? 

Remzi Çelik: Bu sıcakların başladığı dönemde bu konuyu tekrar gündeme getirdiğiniz için Açık Radyo’ya ve ekibe teşekkür ediyorum. 

Özellikle 1993’te Philadelphia'da, 1995’lerde Chicago'da bunun çok somut, sayısal, istatistiksel olarak etkisi olduğu görüldükten sonra bir halk sağlığı problemi ve küresel iklim krizinin tetikleyicilerinden biri olarak gündeme geldi. Ve daha da öne çıkacağını düşünüyoruz. Bu giderek artan sıcaklıklar, sıcak hava dalgasıyla…

Ben ısı mühendisiyim. Bu sebeple, çok detay vermeden, konuyu biraz özetlemenin faydalı olacağını düşünüyorum. Bütün canlılar ve hatta cansızlar gerek atmosfer üzerinden iletimle, gerek dokunduğu zaman kondüksiyonla, gerek güneşten yayılan radyasyonla bir ısı alışverişi içindeyiz. Biz belki dünyaya ısı alışverişi için geldik. Bunu neden böyle biraz abartarak söylüyorum. Çünkü ısı adasını anlayabilmek için bunu bilmek gerekiyor. Yolda yürürken, sıcak bir kent duvarının yanından geçerken onu algılamamız adına söylüyorum. 

Vücut sıcaklığımız 36,5 derece gibi buçuğu da olan bir oran. Ve mesela 35 dereceye düştüğümüz zaman hipotermiye giriyoruz. Yukarı sıcaklıkta (aşağı yukarı 40-41 derecede de) hastaneye gidiyoruz. Dolayısıyla çok dar bir aralıkta aslında ısı alışverişi yapıyoruz. Homosopiens bunu bildiği halde kentleşmedeki yanlış uygulamalarıyla geleceğini, sağlığını, türlerin devamını zora sokuyor. Aslında böyle bir ısı alışverişi halindeyiz. Her saniye... Yani suyu belki aralıklı içiyoruz. Gıdayı aralıklı alıyoruz ama ısı alışverişi bir canlı olarak kentle, havayla oturduğumuz koltukla bitmeyen bir süreklilik arz ediyor. 

Aldığımız 100 kalorinin 80 kalorisini beynimiz harcıyor. 20’sini eklemler, kaslar kullanıyor. Dolayısıyla bu derece hassas bir süreç içinde biz kötü kentleşmeden ve yanlış yapılaşmadan oluşan ısı adası etkisiyle aslında son derece ciddi bir sağlık problemi yaşama riski taşıyoruz. Hemen ardından da önemli olarak gördüğümüz o sağlığımızı sanki koruyormuş gibi bu ısı adasını önlemek yerine klimalara yükleniyoruz. Bu sorun özellikle büyük kentlerin ana problemlerinden biri haline geliyor.

Ö.M.: Ayrıca havadaki nemin ve rutubetin artmasıyla insanın dayanma kapasitesinin düştüğü, ıslak termometre diye de adlandırılan bir hissedilen sıcaklık meselesi var. 

R.Ç.: Evet, bir kuru bir de ıslak termometre sıcaklığı vardır. Termometrenin altına ıslak bir pamuk sararak bu sonucu elde edersiniz. Psikrometrik diyagramda bunlar insan konforunu, insanın konforunun olduğu alanı tarif edecek parametreler. Biz ikisinin birleşimine hava indeksi diyoruz. Nemi de düşünmeden edemeyiz. Aynı çift fanlı, harddiski soğutan bilgisayara nasıl fan gerekiyorsa bizim de soğutmamız gereken bir beynimiz var. Onu sıcağa maruz tutamayız.

Ayrıca vücudun atmak istediği su var. Eğer havanın içindeki su miktarı artarsa bizim terlememiz zorlaşıyor. Bu yaşlı insanlarda, diyabetlilerde, kardiyovasküler hastalığı olan insanlarda çocuklarda, hamilelerde sıkıntıya sebep oluyor ve konforsuz bir alan yaratıyor. İnsanoğlu 24 derecede, yüzde 50-60 arası nemde rahat edebiliyor. Çünkü orada deri yoluyla terinizi de atıyorsunuz. Küresel iklim krizinin getirdiği etkiyle okyanuslardaki, nehirlerdeki buharlaşmanın artmasıyla su buharı ve dolayısıyla onun üzerindeki basıncı ve bizim üzerimize yaptığı basınç artıyor. 

Ö.M.: Ölümcül olabiliyor değil mi?

R.Ç.: Kesinlikle. Burada bir sorun da var: Arabadan çıkan egzozu görüyorsunuz. Bu benim ciğerime gidecek diyebiliyorsunuz. Ama ısı adası görünmeyen, halk sağlığı üzerine gerçekten sinsi etkisi olan, beyana dayalı bir etkiye sahip. Mesela “çok sıcaktı fena oldum” deyip hastaneye gidenlerin bu şekildeki beyanlarıyla istatistiksel bir değere ulaşıyoruz. Bir senede 70 bin, 80 bin insandan bahsediyoruz erken ölüm söz konusu olduğunda. Tıbben baktığınızda kronik hastalıklar üzerinde ciddi tetikleyici etkileri olduğu için aslında ne derece önemli bir halk sağlığı olduğu anlaşılmıyor. Ama istatistik bilimi bunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. 

Nasıl yapıyorlar? Ambulans çağrıları ve hastaneye başvurular arasında bir ilişki kuruyorlar. Isı adasının olduğu yerleri takip ediyorlar. Betonlaşmanın olduğu, ağaç ve örtücü bitkilerin çok az olduğu kentlerde bunun ölçümlemesini gerek. Gerek uydularla, gerekse öğrencilerin ceplerine veya çantalarına astıkları birbiriyle haberleşen ısı ölçerlerle… Merkeze bildirim yapan bu cihazlarla sıcaklık artışını çok rahat görebiliyor uygar ülkeler. Biz de henüz o başlamadı. 

İklim İçin Kentler rehberinden

Yücel Sönmez: Ne kadar ısı farkı oluşuyor ısı adasıyla, normal kent dışındaki herhangi bir kırsal alanda?

R.Ç.: Bu aralık kentin beton, asfalt, taş, kompozit malzeme, alüminyum ve cam cephelerinin yoğunluğuna bağlı olarak değişiyor. Mesela bir kent merkeziniz var. Çok betonlaşmış ama dışında bir yerleşim alanınız var... Ama daha dışta da bir ormanlık alanınız var. Ormanlık alanla kent içindeki ısı 4-7 derece arasında fark edebiliyor.

Y.S.: Galiba mücadele etmeye çalıştığımız, iklim kriziyle beraber ulaşmayı istemediğimiz hedeflerini, yarattığımız şehirlerde şu anda katbekat fazlasını hissediyoruz. 

R.Ç.: Betonun, asfaltın ya da insanın hesapsız kitapsız boca ettiği ısı tutan malzemelerin saat beşten sonra ısıyı geri vermesi ve bizim o sıcaklığa uzun süre maruz kalmamız haricinde bu zararı gidermek için klimalara yükleniyoruz. Şu anda çimento, demir ve seramik sektöründen sonra dördüncü bir sektör olarak klima yüklenmesi yapılıyor. Halbuki kentin, rüzgar kanopisi dediğimiz şemsiye etkisiyle ağaçların bu etkiyi düşürmesi çok önemli. İstanbul'a bakın… Kadıköy'de bin yüz binlerce ağaç kaybettik dönüşümle beraber. Mesela Koşuyolu'nda inanılmaz bir manzara var. Validebağ Korusu’nun etkisinin devamıydı aslında Koşuyolu'nun o ağaçlık yapısı. Bunları kaybetmemiz gerçekten sadece bir ağaç savunusu filan değil. Artık o kadar ciddi bir halk sağlığı sorunu ki bu ısı adası etkisi… Yani Hollanda işte 200 kilometrelik, şehirler arası bisiklet yolları yapar ve ağaçlık altından şehirleri birbirlerine bağlarken bizler hâlâ nelerle uğraşıyoruz. Kadıköy Meydanı, Taksim… Kadıköy'ün çok ciddi bir ısı adası problemi var. Bunu termal kamerayla ya da birbiriyle haberleşen ölçücüyle takip ederseniz çok net görüyorsunuz. Kadıköy'de bunu çok önemsiyor zaten. Stratejik planında var. İklim eylem planlarında ısı adası çok önemli bir yer tutuyor. Yani en azından Kadıköy bu şekilde bir farkındalığı var. 

Isı adasının bir tanımı da çeperdeki sıcaklıkla merkezdeki sıcaklık arasındaki farkın aslında. Dolayısıyla mesela Fikirtepe, Kadıköy'ün soğumasına önünde büyük bir engel olmuştur. Çünkü o yüksek katlı binalar bir perde görevi görmekte. Doğal soğuma, rüzgarla ve tünel etkisiyle gerçekleşmiyor. Kanyon etkisi deniyor ona… Bunun kaynağı planlama hatası. Dolayısıyla bu konunun esas sahipleri kent plancıları, mimarlar, mühendisler ve akademi. 

Ö.M.: Bunun önüne geçmek için ne yapılması gerekir? Tedbirlerden de bahsedelim mi?

R.Ç.: Alerji, astım, kardiyovasküler rahatsızlıklar, asit yağmuru, ozon tehlikesi, kirlilik, haşerenin çoğalması gibi çok majör şeyleri saydığımızda bu durumda su ihtiyacımız artıyor İstanbul’da. Bizans'tan gelen bir kronik su sıkıntısı var çünkü giderek nüfusu artan bir kent. Dolayısıyla bunun önüne geçebilmek için de gerçekten bazı tedbirleri ivedilikle almak lazım. Bir defa birinci şey planlamadan geliyor. Yani planlama yaparken ısı adası etkisi göz ardı edilemeyecek bir faktör olmalı. Mesela Yeni Delhi'de büyük kentlerde tümünde ciddi bir çevre ve kıyı şeridini habitatını zorlayan, oradaki ısıyı bir derece, iki derece değiştiren muson yağmurları yeniden dünyanın çok önemsediği bir konu. Dolayısıyla yeni veya eski kent planlamasına artık ciddi bir parametre haline gelmesi lazım. Nasıl İstanbul için deprem çok majörse…

Onun dışında yapılacak şeylerden bir tanesi farkındalık yaratmak. Şu anda siz çok değerli bir şey yaptınız. Sağ olun. Bunun sağlığımızı tehdit eden ciddi bir sorun olduğunu anlatmak gerekiyor. Ve basitçe anlatmak gerekiyor.

Planlamanın ardından konuşulması gereken: Peyzaj, şehir peyzajı. Bir defa ağaçlar bu konuda olmazsa olmaz. Yani bitki örtüsü… Küçümsediğimiz o kısa bitki örtüleri, örtücü, kapsayıcı örtüler. Bunları çoğaltmak gerekiyor. Azaltmak değil tam aksine çoğaltmak gerekiyor. Yolları gene bu şekilde kanopi etkisi yapacak şekilde büyük yaprakları olan, gölgeleme etkisi fazla olan ağaçları tercih edilmeli. Bütün park bahçelerinin ana görevi olması gerekiyor bu konunun. Ayrıca yeşil çatı dediğimiz; çatıların bitkilerle, yeşil örtücülerle kaplandığı (çünkü çatılar da çok ciddi bir ısı tutucu ve yayıcı fonksiyon görüyorlar) planlamalar yapılmalı. 

Hiç aklınıza gelmeyen bir konu var. Siz bir bir önceki programda başka bir şekilde işlediniz bunu galiba. Albedo Etkisi… Renklerle ısının ve kentin ilişkisinin hiç şakaya gelir bir yanı yok. Mesela güneşin altında bekleyen siyah bir arabada sıcaklık 70-80 dereceye çıkıyor. Çelik bunu hemen dışarıya veriyor. Beton yine aynı şekilde… Dolayısıyla şu anda asfaltların, bisiklet yollarının beyaza boyandığı, gri kaldırım taşlarının tercih edildiği bir süreçten geçiyoruz. Farkındalığın olduğu belediyelerde bu tercihler yapılıyor. 

Ö.M.: Özellikle Kuzey Kutbu’nda buzulların erimesinde Arbedo Etkisi dediğimiz şeyin büyük bir baya zarara yol açtığı tespit edilmiş durumda. Çünkü düz, beyaz satıhlar, buzullar geri yansıtıyor güneşin ultraviyole ışınlarını. Oysa tersi olunca, eriyince buzlar koyu renk yüzey büsbütün bütün emiyor ve küresel iklim değişikliğini, ısınmayı da artırıyor. 

R.Ç.: Tişört giydiğimiz zaman fark ediyoruz. Beyaz tişört giyiyoruz genelde yazın. Ama bunu kent planlamasında da aracımızı seçerken de düşünmeliyiz. Mesela çamur olmasın diye bütün okullarımızda çok açık bir alan betonlaşmış durumda. Mesela parklarda, okullarda mutlaka bu gölgeleme etkisi düşünülmeli. Ağaçlandırma deyince artık “bunlar çevreci, ağaç diyorlar” gibi düşünülüyor. Bu aslında çok ciddi bir sağlık sorunu. Özellikle ileri yaştaki insanlar için… Ve açık alanda çalışmak zorunda olan işçiler için büyük bir tehdit. Sendikalar bu doğrultuda belki yine bir çalışma yapacaktır. 

Kentlerin nüfusları arttıkça bir tek şey azalıyor aslında: Toprak… Mümkün olduğunca toprak bırakmak gerekiyor. Yağmur yağdığı zaman betonun o 70-80 derecelik sıcaklığını düşünün. Caddebostan kıyısını düşünün… Müsilaj diyoruz. Yani minör de olsa bunun mutlaka o kıyı şeridindeki habitata etkisi var. Yarım derece fark bir derece bir deniz canlısının türünü bitirebilir. Dolayısıyla bu görünmeyen kayıpların ortaya koyduğumuz küresel iklim krizinin alarmı. Tüm kamu yönetimini ve plancıları bu konudaki duyarlılığı artırmaya davet edelim.

Ö.M.: Son günlerde özellikle hac mevsimiyle beraber çok sayıda ölüm olduğu görülüyor. Yaşlı oldukları için deniyor ama bu ısı adası etkisinden oldu muhtemelen ve bu çok kolaylıkla söylenebilecek bir şey. Suudi Arabistan'daki hac yerlerinde açık hava ve müthiş kuvvetli bir güneş ve sıcaklık var. Rekor seviyelere ulaşmış olduğunu da açıkça görüyoruz.

R.Ç.: Yani ısı adasının diğer fonksiyonu bu. Gün içinde dışardasınız veya hacda hareket ediyorsunuz, beşten sonra ısı tutan ve ısı tutma kapasitesi yüksek olan materyal bunu saat beşten sonra yayıyor. Yani vücudun o döngüsü de var aslında. Beşten sonra hava serinleyince, deniz kenarına gidiyoruz. Meltem alıyoruz filan… Ama eğer bir ısı adası etkisi varsa siz beşten sonra da ısı almaya devam ediyorsunuz. Güneş çekilmiş oluyor, rüzgar da yoksa sıcaklığın bir türlü düşmediğini görüyorsunuz. Ama onun ısı adasından kaynaklandığını bilmediğiniz için ve bunun sorgulanması gerektiğini hatta hesap sorulması gerektiğini düşünmüyoruz. Bu yanlışı yapanların bu yanlıştan dönmesi gerektiğini düşünmemiz lazım. Yoksa gerçekten ileri yaşlarda bu çok açık kendini gösteriyor. Özellikle kliması da yoksa kendini birden kötü hissedip hastaneye gidiyor insanlar. Bu durumlar ısı adasıyla hayatımızdaki etkisi arasında bağ kurulamadığı anlamına geliyor. 

Ö.M.: Isı adası etkisini önlemek ve giderebilmek için yapılacak mücadeleleri de ayrı bir programda konuşalım isterseniz.

R.Ç.: Elbette! Validebağı Korusu, Göztepe Parkı, Özgürlük Parkı gibi yerlerde kameraya aldığınız zaman ya da sıcaklığı ölçtüğünüz zaman aradaki farkı görüyorsunuz. Yani ben 200 metre mesafede oturuyorum. Toprağın üstüne geçtiğiniz zaman vücudunuzdaki ısı alışverişi yaptığınız hava tabakası 4-5 derece soğuk. İnanılmaz bir şey. 

Ö.M.: Katıldığınız için teşekkür ederiz. Çok sağolun.